Gezmek, seyahat etmek, farklı insanları ve kültürleri tanırken yeni yerler keşfetmek, her zaman insan için yenileyici ve heyecan verici olmuştur. Bu düşünceyle yola çıkarak sizleri Türk Nikon Gezi Fotoğrafçılığı serisi ile tanıştırmıştık. Gezi fotoğrafçılığı serisi içerisinde birbirinden farklı konukların anlatımıyla yeni yerler görüp tanımış olduk.
Bugün gezi fotoğrafçılığı serisinde fotoğraf kareleriyle bizlere Hindistan’ı anlatacak kişi daha önce konuk fotoğrafçı serisinde bizlere eşlik eden Ümit Alper Tümen olacak. Soluk soluğa okuyacağınız ve Hindistan gibi bir ülkeye ilk defa gidecekler için altın değerinde bilgiler barındıran bu gezi yazısının ilerleyen bölümlerinde Varanasi’yi keşfediyor olacaksınız. Sizi macera dolu Hindistan fotoğrafları ve gezi notlarıyla baş başa bırakıyoruz.
Gezi Fotoğrafçılığı Serisi – Ümit Alper Tümen ile Hindistan
Bu gezi yazısında, 2007 yılının Kasım ayında 30 günlüğüne aşkımla birlikte çıktığımız, hayatımızın yolculuğu olarak ifade edebileceğimiz Hindistan yolculuğumuzun; Bir Hindu için Hindistan’ın Mekke ve Medinesi gibi kabul edilen, Varanasi (Benares) şehrinde geçirdiğimiz 7 günü, çektiğim fotoğraflarım ve yaşadığımız deneyimlerimizle sizlerle paylaşacağız.
Gezi yazımıza geçmeden önce, eğer Hindistan’a turla değilde bizim yaptığımız gibi sırt çantanız yada başka bir deyimle bitli turist olarak fotoğraf ekipmanlarınızla gidecekseniz, aşağıdaki tavsiyelere mutlaka kulak verin. Turla gidecekseniz; Hintlilerin maddi anlamda sizlere yapacaklarını, turlar; Hindistan şartlarına göre verdikleri yüksek fiyatlarla kat kat yaptıkları için aşağıda yazdıklarımız başınıza sıklıkla gelmeyecektir. Hindistan’a gitme niyetiniz eğer fotoğraf çekmek ise gazete sayfalarından bulduğunuz turlarla gitmenizi asla tavsiye etmeyiz. Çünkü o tip turlarla giderseniz asla kafanıza göre gezip, harika fotoğraflar çekmenin en güzel yolu olan kaybolmaları yaşayamazsınız. Birçok özgürlüğünüz yoktur o turlarda. İlle de gidecekseniz en azından turun amacının fotoğraf çekmek ve giden insanların da fotoğrafçı olmasına dikkat edin. Aksi halde deneyin ve görün olanları…
Hindistan’da dikkat etmeniz gereken konuları, maddeler halinde sıralayacağız ama ilgili maddede bilmeniz gereken bir detay olduğunda, bu detayı başımıza geldiği şekliyle ve en ince ayrıntısına kadar paylaşacağız ki sizlerin de başına gelmeye başladığında önleminizi alın. Birde not olarak belirtmek gerekiyor, aşağıdaki maddeleri okuyunca aman ne biçim ülke, gitmesem de olur demeyin..:) Herşeye rağmen, kendinizi fotoğrafik anlamda bir cennetteymiş gibi hissedeceğinizi asla unutmayın…
Hindistan Gezisinde Dikkat Etmeniz Gereken Konular
1 -) Havaalanından Delhi Şehir Merkezine ulaşım; Delhi Havaalanından şehre giderken kazıklanmamanız için ön ödemeli (Pre-Paid) taksi denilen bir sistem kurmuşlar. Çünkü adamların ülkelerine gelen turistlere nasıl muamele ettiklerine, biraz sonra anlatacaklarımızla şaşırıp kalacaksınız. Umarım 6 yılda birşeyler değişmiştir. Özellikle taksicilere (Rikşacılara) ve herhangi mal-hizmet alacağınız kişilere kazıklanmamak için çok çok dikkat edin. Komisyon almak ve sizi alışveriş sırasında kazıklamak gibi bir sürü hünerleri! var. Bizim ilk tecrübemiz, Daha Delhi Havaalanı’na ayak bastığımız anda başladı. Havaalanından Delhi’de turistlerin en çok tercih ettikleri Pahar Ganj bölgesine gitmek için 300 Rupi (2007, 1 dolar=42 Rupi) ödemiştik. Yalnız burası çok önemli; Lütfen çok dikkatli okuyun ve dikkate alın. Uyarıldığı halde yine de kazık yiyen çok insan var, bizim gibi J. Buradaki taksi sürücüleri (hepsi değildir elbet); Çok afedersiniz p..t oluyorlar. Sayın editörüm bu kırmızı yazılı kelimeyi değiştirip yumuşatabilirsiniz ama adamları değiştiremezsiniz..:) Bakın bize neler yaptılar. Daha doğrusu, sanırım herkese aynı şeyi yapıyorlar, aman çok dikkat.
1 Kasım 2007’de Türkiye saati ile 18:30’da Atatürk Havaalanından ayrıldık. 5.5 Saat sonra (Türkiye saati ile 12:00’de) Delhi hava alanına indik. Bagaj alımı, pasaport kontrolü derken saat oldu 01:30. Uykumuz gelmiş ölüyoruz uykusuzluktan. Birde burada saatler 3.5 saat ileri olunca, oldu sana saat 05:00 Hindistanda. Yani uyuyor olmamız gereken bir saatte mecburen yeni bir güne uyandık. Taksi için pre-paid (ön ödemeli) parayı ödeyip, ödendi makbuzunu alarak taksilerin olduğu yöne doğru yürüyoruz ama bir türlü, ön ödemeli taksilerin kalktığı durağı bulamıyoruz. Bu arada çantalarımızla bizi gören tüm taksiciler; Bizi, kendilerine doğru çağırıyorlar. Yok yahu ne çağırması tıpkı pazarcıların Domatessss, patlıcaaannnn, biberrrr diye bağırdıkları gibi bağırarak müşteri kapmaya çalışıyorlar. Taksicinin biri bizi gözüne kestirmiş olacak ki, bize doğru geldi. Bizde “Ön ödemeli taksi değil mi?” diye sorduk. Adamdan daha evet cevabı bile gelmeden, diğer birkaç adamın çantalarımızı elimizden sanki çalıyormuş gibi kapıp, arabanın bagajına atmalarını izliyoruz. Olayı bir görmeliydiniz. Adamlar, kibar bir şekilde çantalarımızla bizi kaçırıyor sanki. Sürücüye dedik ki; Bizi Pahar Ganja götür, al bu da taksi için 300 Rupi ödediğimize dair makbuz. Taksi şoförü; “Tamam oraları çok iyi biliyorum” dedi. Hindistan saatiyle saat 05:00’de hava alanından sahtekar taksici ile çıktık yola. Taksi dediğim 1960 model ama çok şirin beyaz bir araç. Bu arada çok uykumuz var, çünkü o anda Türkiye’de saat 03:30, yani normal zamanda uyuduğumuz bir saat. Uykusuzluk ve yol yorgunluğu nedeniyle aşkımla başımız çok ağrıyor. Adam, bizi yıkık dökük virane bir yere getirdi. Binalar çok kötü görünüyor. Aşkım, binaları görünce hayal kırıklığına uğradığını bana daha sonra söyledi. Bizim uyanık! taksici arkadaş da sağa sola bakarak buralar çok karışık bulamıyorum vs. diyerek taksiye bindiğimizde oraları çok iyi biliyorum cümlesiyle ters düştü. Sonradan anladık ki; Herif bizi dolaştırıyor ve kendi komisyon alacağı bir otele bizi kakalamak için ciddi emek sarfediyor. Adamın çabalarını ve bize hizmet aşkını tavırlarında bir görseniz; Yok canım bu kibar adam mı bizi kazıklayacak. Şu adamın telaşına bir bak, yok yok bu kibar adam hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyor, bu kibar adamın bizi kazıklayacağına hayatta inanmam şekerim..:) Siz inanmayın bakalım. Adam gemi azıya almış bir şekilde rolünü öyle bir ustalıkla yapıyor ki sanki sahtekarlık eğitimi almış. Bu konuda daha buraya gelmeden uyarıldığımız halde adam acaba gerçekten mi bulamıyor diye düşünmeden edemiyoruz. Çünkü herif çok iyi oynuyor. Sonunda herifin, kendi yazdığı ve kusursuz!! zannetiği senaryoyu oynadığını ve bizi, kendi anlaştığı otellerin bulunduğu bölgeye götürerek, otel işletmecilerinden komisyon alacağı otellere yamamaya çalıştığına kanaat getirdik ama herif bizi kazıklayamayacağına kanaat getirmemiş olacak ki; başka bir binanın önünde durarak, Pahar Ganj’ı bulamadığını, ama önünde durduğu otele gitmeyi teklif etti. Kibarlığımı ve saygımı hiç kaybetmeden, Aşkıma sen bekle biz bir gidip soralım dedim. İçeri girdik, içerisi leş gibi kokuyor ve üçlü kanepede atletiyle biri yatıyordu. Sahtekar taksici adamı dürttü ve uyandırdı. Adama hintçe birşeyler söyledi. Herif kalktı hemen telefona sarıldı ve sağı solu arıyor ama dümenden. Her telefon konuşması bitince bana dönüyor ve bu otelde de yer yokmuş. Nedenini sorunca; Çünkü bu sezonda burada festival var tüm oteller dolu olur dedi. Sonra başka bir numarayı tuşladı ve arama bittiğinde bana; o otelde de boş yer yokmuş. Sonradan öğrendik ki; Meğer bu arkadaşlar, kendilerine inanan olursa bu insanları koskoca Delhide festival nedeniyle tüm otellerin dolu olduğuna inandırılarak neler yapıyorlarmış neler.
Bakın bir bayan vatandaşımıza ne yapmışlar. Kızı Delhi havaalanından alıp aynen bize yaptıkları gibi bir sürü otellere götürmüşler ve kıza arabada beklemesini söylemişler. Taksici otele giriyor ve 5 dakika sonra gelip kıza festival nedeniyle bu otelde yer yokmuş. Bu numarayı bir sürü otel için tek tek çekip kızın saflık derecesini anladıktan sonra en son otele gidiliyor. Elbette taksici giriyor otele ve kız takside onu bekliyor. Dönmüş kıza demiş ki bu otelde de yer yok. Uzatmayayım kıza bizim KEŞMİR’de bir otelimiz var. Sana uçak bileti ayarlayalım orada kalırsın. Kız da artık saflıktan mıdır yoksa güvenden mi bilinmez tamam diyor ve adamlardan uçak bileti alarak kuş uçuşu 600 km mesafedeki KEŞMİR’e gidiyor. Kızın tüm parasını söğüşleyip kalan 3-5 kuruş parasını da, sen çok masraf ettin, şu kazaklar çok iyi kalite Hint malı, sen bunları da bizden satınal ve Türkiye’ye dönünce satıp burada kaybettiğin parayı çıkarırsın demişler. Şimdi merak ediyorsunuz değil mi kız ne yapmış diye? Evet bildiniz. Kız elinde kalan son parasını da kazaklara yatırıp dönmüş Türkiye’ye 🙂 Biz gitmeden bu konularda uyarıldığımız için maddi anlamda kazıklanmadık elbette ama sabah sabah o baş ağrısıyla kaybettiğimiz zaman bile bize yetti. Herifler bu işte öyle ustalaşmışlar ki; Eğer biraz safsanız kesin inanırsınız, aman dikkat.
Bizim taksici ile olan maceramıza dönersek. Taksici, 2. otelden de çıkıp, bizi kendi komisyon alacağı otellerde konaklamaya ikna edemeyip 3. otele yönelince; Taksiciye, eğer hemen bizi Pahar Ganja götürmezsen, en yakın polis merkezine çek, çünkü seni polise şikayet edeceğim dedim. Bir baktık kuzu gibi bizi 5 dakikada Pahar Ganja bırakıverdi. Hani bulamıyordu?. Bu olay, bilmediğiniz yerlere giderken başınıza % 100 oranında gelecek çok dikkat edin. Hatta Pahar Ganjdan, Delhi şehir merkezine gitmek istediğinizde; Sizi oraya bedava götürmeyi teklif edecek olan bisikletli bir araç türü olan Rikşa (Rickshaw) sürücülerine sakın aldanmayın. Sizi, bir turizm ofisine götürüp, bırakıp giderler. Sonra da turizm ofisine gelip komisyonlarını alırlar. Bizde, bir Rikşa sürücüsünün ısrarlarına ve biraz da fotoğraf çekeceğimiz için kaybolsak fena olmaz diyerek bindik ve aynen bizi bir turizm ofisi önüne indirdi. Bu turizm ofislerinde şehirlerarası ulaşım bileti de bulunabiliyordu. Delhiden sonraki durağımız Taç Mahal’in olduğu Agra şehri olduğu için bilet ayarlamak amacıyla ofise girdik. İçerde Sih türbanıyla oturan adam bize kazık turlar satmaya kalktı. İstemediğimiz söyleyince tıpkı cep telefon operatörlerinin yaptığı türden; Birde şu paketimiz var, yok size pahalı mı geldi o zaman alın size ucuz tur vs. gibilerden bize seçenek sunup kazıklamaya çalıştı. Bizde bu işi kendimiz yapmalıyız deyip çıktık oradan.
2-) Ne Zaman Gitmeli; Hindistan tropik iklime sahip bir ülke ve oraya gitmek için en uygun zaman kuru sezon denen muson yağmurlarının olmadığı Kasım-Şubat ayları arasıdır. Diğer aylarda giderseniz çok aşırı sıcaklar veya mevsimine göre çok şiddetli yağan muson yağmurlarına yakalanabilirsiniz ama elbette seçim sizin.
3-) Hayatınızda Hijyen çok önemli bir yere sahipse, Hindistanda birçok zorluk sizi bekliyor ama katlanırım derseniz o başka.
4-) Gittiğinizde, yemeklerde kullanılan baharatların çeşitliliği ve yoğunluğu nedeniyle mutlaka ishal olursunuz ve buna karşı tedbirli olun.
5-) Başta ağrı kesiciler olmak üzere sürekli kullandığınız ilaçlar varsa mutlaka yanınıza almanız gerekir. Orada da eczaneler var ama eczaneyi görünce bu virane yerdeki ilaçlar mı beni iyileştirecek diyebilirsiniz ama merak etmeyin çok güçlü ilaçları var.
6-) Hindistan’da mutlaka kapalı pet şişelerden su içilmeli. Açık su içilmemeli. Yalnız birçok yerde Ganj nehrinin suyunun hintlilerce kutsal olması nedeniyle yemeklerde kullanıldığını okumuştuk. Biz 7 gün boyunca Varanasi de yedik içtik, aradan 6 yıl geçti ve hayattayız.
7-) Hintliler alkole sanırım fiyatından dolayı çok rağbet etmiyorlar. Onlar, tamemen yasal olan betel yaprağına sarılmış bir çeşit uyuşturucu çiğniyorlar. Caddelerde yürürken yerlere dikkatli bakarsanız, bir sürü kırmızı ıslaklık (tükürük) görebilirsiniz. Şehrin her yanında bu uyuşturucuyu karışımı isteğinize göre betel yaprağına sürüp hazırlayıp satan bir sürü dükkan var ve kanunen serbest. Bu fakirliğe da ancak uyuşturucularla kafa bularak katlanıyorlar herhalde. Biz kesinlikle denemedik ama mideniz müsade ederse siz bir deneyin..:) Bazı şehirlerde (Taç Mahal ve çevresinde) tütün ve alkol hiç hoş karşılanmıyor. Alkol tüketiyorsanız zaman zaman bulacağınız hint biralarını kaçırmayın deriz.
😎 Otellerde odayı kiralamadan tuvalet ve banyo odanızda mı değil mi ve odanızın penceresi var mı diye mutlaka sorun. Ortak WC-Banyo kullanımından kaçının. Kahvaltının otellerin konaklama ücretine dahil olmadığını unutmayın.
9-) Hindistan erkek egemen bir toplumdur. Yani caddede yürürken bir adamın caddenin ortasında insan kalabalığına aldırmadan duvara dönüp yada yere çömelip küçük hacetini gidermesi gayet normaldir. Tek başına seyahat edecek hanımlar buna alışın..:)
10-) Eğer günlük 25 dolar bütçeli (sırt çantalı=bitli turist) dolaşacaksanız. Otellerdeki çarşaf ve yastıkların iğrenç seviyede kirli olacaklarını unutmayın. Sadece 2 otelde, otelin temiz çarşaflarıyla uyumuştuk. Ya uyku tulumu götürün yada çarşaf ve yastık kılıfı.
11-) Bir yeri sorduğunuzda; Hemen o kişinin tarif ettiği yöne gitmeyin. En azından 3 kişiye sorun ve aynı yönü tarif ediyorlarsa gidin yoksa çok dolaşırsınız.
12-) Ne alacaksanız alın veya hangi taşıta binecekseniz binin (resmi kurumlar hariç belki de değil) mutlaka pazarlık yapın. Çünkü en az 2 katını söylüyorlar. Unutmayın sizler onlar için para kaynağısınız ve sizin için önemsiz bir dolar bile onlar için iyi para. Paranız çoksa sorun değil, verin gitsin.
13-) Resmi olmayan turizm ofisleri var ve hepsinin amacı size bir bilet veya tur satarak kazıklamak. Bu nedenle bu adamlar ne derse desin sakın dinlemeyin. Ayrıca her resmi turizm ofisi yazan yere de güvenmeyin. Mutlaka sorun devletin resmi turizm ofisi mi diye. Gerçi sorarsanız size doğru söyleyecek değiller ya. En iyi yöntem ofisin içini gözlemleyin bizdeki 1960’lı yılların devlet daireleri görünümü varsa kesin devletin resmi turizm ofisidir. Yok süper mobilya ve eşyalar varsa o zaman resmi ofis değildir ve kazıklanmanız olasıdır.
14-) Uzun süre kalacaksanız mutlaka bir Hint telefon hattı edinin. Yoksa Türkiye’de kullandığınız operatörler sizi fena halde çarpabilir.
15-) Hindistan’a THY ile gitmek 1.000 doların üzerinde bir rakam tutuyor. Bu ise Hindistan seyahatinizi başlamadan pahalı statüsüne sokuyor. Hindistan havayolu 790 dolar fiyatıyla pahalılıkta 2. sırada yer alıyor. En uygun fiyatı ise Airarabia havayolları 480 dolara Sabiha Gökçen Havaalanından Delhiye gidiş-dönüş uçarak sunuyor.
16-) Kasım-Şubat ayları arasında gidecekseniz, kısa kollu tişörtler, ince pantalonlar iç çamaşırları, havlu, rahat bir yürüyüş ayakkabısı götürün. Çok fazla giyim eşyası götürmeyin. Orada bolca var ve ucuz. Kuzeye Budistlerin lideri 14. Kutsal Dalai Lama’nın Tibetli halkıyla birlikte yaşadığı Dharamsala’ya gidecekseniz, gitmeden Haridwar şehrindeki pazardan üzerinize kalın birşeyler alın yoksa Dharamsala otobüsünde kapanmayan yan camlardan gelen rüzgarla donarsınız..:) Ayrıca oradaki otobüsleri muhtemelen hayatınızda ilk defa göreceksiniz.
17-) Tren seyahatlerinde fakirlik ve yoksulluğu fotoğraflamak isterseniz 1. sınıf lüks vagondan bilet almayın halkın kullandığı ucuz kompartıman biletlerden alın ki inanılmaz fotoğraflar çekin. Bu arada trenlerde kapısı kapalı kompartımanlı sistem yok. Uyuyacağınız zaman bir perde ile koridordan ayrılıyorsunuz o kadar. Yani eğer uyuyacağınız uzun bir yolculuk seçmişseniz hırsızlık olaylarına karşı çok dikkatli olun.
18-) Bulabiliyorsanız Türkiye’den bir Lonely Planet India kitabı edinin. Bulamazsanız Delhi de Pahar Ganj denen yerde 2. el kitap satıyorlar oradan alın. Çok faydasını göreceksiniz ve kitaptaki bazı detayları okuyunca şaşıracaksınız.
19-) Şehirlerarası ulaşım için İngilizlerin yaptırdığı demiryolu yoğun olarak kullanılıyor. Eğer treni kullanacaksanız ve gezi ile ilgili nerede kaç gün kalacağınızla ilgili bir programınız varsa; Biletlerinizi gitmeden internet ortamında almanızın büyük faydası var. Çünkü Hindistanda öyle bizdeki gibi gişeye gidip; Hemşerim, Ankaraya bir bilet ver diyemiyorsunuz. Bir rezervasyon formu var ve onu doldurmadan bilet alamazsınız. Bu formu doldurmak da ayrı bir işkence. Hatta trene bilet almak bile başlı başına bir macera. Belki inanmayacaksınız ama biz Delhi’den Agra’ya bileti 2 günde alabilmiştik. Çünkü bu ülkede hiçbirşey yabancılarca anlaşılacak şekilde düzenlenmemiş.
20-) Israrcı satıcı ve dilenci ordusuyla karşılaşmaya hazır olun. Bunun için sinirlerinizin çelik gibi sağlam olması veya sinirlerinizin alınması gerekir, yoksa çıldırırsınız. Mesela fotoğraf çekerek yürümek isterseniz yanınıza bisikletli bir taşıt olan Rikşa sürücüsü yaklaşır ve size, gideceğiniz yere götürmeyi teklif eder. Siz; Hayır, teşekkür ederim deseniz bile gitmez. Yanınızdan sizin hızınızla bisikletin pedalına basarak gider ve dakikada bir sorusunu yineler. Ne zamana kadar biliyor musunuz. Siz, “lanet olsun binip de kurtulayım” deyinceye kadar. Eğer sinirli bir yapıya sahipseniz dikkatli olun çünkü adamlar sizi birini boğazlayacak hale getirebilirler. Diğer bir konu da aracına binseniz bu sefer komisyon alacağı çarşı-pazar varsa sizi oraya götürmeyi teklif eder. Hatta bazıları haline acındırarak; Sizi oraya götüreyim, birşey almanız gerekmez. Eğer, sizi oraya götürürsem oradaki esnaf bana 10 rupi komisyon verecek der. Biz çoğu zaman tamam lanet olsun 10 rupi nedir ki 45 kuruş. Sen bizi çarşı pazara değil, istediğimiz yere götür, biz sana fazladan 10 rupi vereceğiz diyerek işi çözüyorduk.
21-) Türkiyede trafik gürültüsünden şikayet eden arkadaşlar oraya gittiklerinde gürültünün ve araç kornasının gerçek anlamını beyinlerinin en ince kıvrımlarına kadar derinden hissederek uzun uzun yaşayacaklar. Başlarda insan çıldıracak gibi oluyor ama sonra çaresiz alışıyorsunuz. Ayrıca belki dikkat edenler; Özellikle kamyonların ve bazı araçların yan aynaları olmadığını görecekler. Yan aynaları olanların da çoğu kapalı. Trafikte giderken arkalarından gelen araçları nasıl görüyorlar diyeceksiniz. Kendi araçların arkasına “HORN PLEASE” yani KORNA ÇALIN LÜTFEN. Korna çalın ki; arkadan geldiğinizi anlayayım..:) alın size gürültü.
22-) Alengirli ve garip tiplerin giydiği kıyafetler; Sizin uyuşturucu kullandığınızı ve bir arayış içinde olduğunuzu gösterebileceğinden; Şehrin dar sokaklarında uyuşturucu satıcıları gelip, size mal (uyuşturucu) satmayı teklif edebilirler. Çok dikkatli olun çünkü yabancı bir ülkede uyuşturucu yüzünden yıllarca hapislerde çürüyebilirsiniz. Nerden mi biliyorum. Bir arkadaşım akşam saatlerinde Varanasinin dar sokaklarında, kıyafetinden dolayı bu arkadaşlar tarafından sürekli ziyaret ediliyordu.
23-) Kadınların fotoğraflarının çekilmesi burada da dünyanın her yerinde olduğu gibi çoğu zaman tehlikeli. İzin almak en doğrusu. Bu bazen ihtiyar erkekler için de geçerli olabiliyor ama genelde fotoğraf çektirmeyi seviyorlar. Kadınların fotoğraflarının çekilmesini kolaylaştıran en önemli etken birlikte gittiğiniz eşiniz, aşkınız veya gruptan bayan arkadaşlarınız olabilir. Yoksa o rengarenk kıyafetleriyle (kıyafetlerinin ismi SARİ, sarı değil SARİ) etrafınızda gezinen kadınların fotoğrafını çekmek için zaman zaman benim de yaptığım; Kedinin ciğere baktığı gibi bakıp kalabilirsiniz.:)
24-) Özellikle Varanasi’de Ganj nehri kıyısında küçük çadırında otla kafa çekip sizinle sohbet etmek isteyen Jain rahiplerinin davetine katılma konusunda dikkatli olun. Biz katılmamıştık, çünkü Jain rahipleri çırılçıplak oluyorlar ve vücutlarını ince bir şekilde çamura bulayıp bu şekilde giyinmiş oluyorlar. O halde bir adamla hemde otla kafayı bulmuş biriyle ne tür bir paylaşım yapılabilir ki? Belki de herif Nirvanaya ulaşmıştır ama denemesi maalesef bedava değil…:) Yalnız şunu unutmayın çok güzel hikaye ve fotoğraflar da çıkabilir seçim sizin.
25-) Sabahları kahvaltı yaparken biz mümkün olduğunca terasları tercih ediyorduk ama ülkede tüm canlılar özellikle de Maymunlar çatılarda, balkonlarda özgürce dolaşıyorlar. Yemek yediğinizi görürlerse; Onlarda gelip bu yemekten paylarını almak isteyeceklerdir. Bunu yaparken de belki size zarar verebilirler. Maymunlar tarafından saldırıya uğradığınızda ve bir yeriniz yaralandığında mutlaka kuduz aşısı olmanız gerektiğini hatırlayarak maymunlara çok dikkat edin. Bir maymun gördüğünüzde elinizde yediğiniz birşeyler varsa hemen ona atın ve duruma göre oradan uzaklaşın.
26-) Yanınızda götürdüğünüz doların hepsini hint parası Rupiye çevirmeyin. Harcadıkça paranızı çevirin. Çünkü 1 dolar yaklaşık 40 Rupinin üzerinde bir para. Böyle olunca da diyelim 1000 doları Rupiye çevirirseniz; 40.000 Rupi kağıt parayı nerede muhafaza edeceksiniz. Onu da ayrı bir çantada taşımanız gerekebilir. Ayrıca hırsızların dikkatini çekebileceğinden tehlikeli bir durum.
27-) Hindistan’a giderken bulaşıcı hastalıklara karşı aşı konusu var ama olmanız gereken aşıların neredeyse hiçbiri ülkemizde yok. Biz sadece tetanoz ve Hepatit aşıları olmuştuk. Hatta hepatit aşısında tez doz yeterli olmuyormuş ve belirli zamanlarda tekrarlanması gerekiyormuş ama bir bir kere olup gitmiştik.
28-) Oradaki eczanelerde sıtma için kullanılabilecek bir ilaç vardı. Onu da kullanmanız faydalı olabilir.
29-) Sivrisinekler için biz tedbir almayı unutmuştuk. Siz en azından cilde sürülen sinek kovucu losyonlardan alın ama orada ki tüm canlıların hintlilerin reenkarnasyonla dünyaya gelmiş akrabaları olma ihtimalini hatırlayarak haşere türü canlıları öldürmemeye çalışın. En azından öldürdüğünüzü hintlilere göstermeyin…:)
30-) Hinduların ermiş yada dervişlerine SADHU denir. Bu adamların gerçek olanları (sahterleri de var, gerçek olanları anlattıktan sonra sahtelerini de anlatacağız) hayatta sadece 3 tane şeye sahiptir. Bunlar; Giyinmek için turuncu bir elbise (turuncu renk Hindistanda kutsaldır), kendilerini korumak ve yaşlandıklarında tıpkı baston gibi kullandıkları sopaları ve yemek yemek için metal kaplarıdır. Bu 3 şeyden başka hayatta sahip oldukları hiçbir şeyleri yoktur. Tek amaçları; Ganj nehrinin ulaşabildikleri en uzak noktasına kadar gidip, tanrıları şivaya ibadet etmek için banyo ve yıkanma ritüellerini yerine getirerek ibadet etmektir. Gerçek bir Sadhu sizden, verdiğiniz sadaka tarzı parayı asla kabul etmez. Gelelim sahte ermiş ve dervişlere; Bu arkadaşlar hakkında bilgiyi LONELY PLANET India kitabından öğrendik. Bilgi aynen şöyle; Sadhuların bir kısmı kanun kaçağı ve bu kılıkta dolaşarak kanundan kaçıyorlar. Bu nedenle dikkatli olun.
31-) Eğer Varanasi’de her akşam düzenlenen GANGA AARTİ töreninde, Ganj nehrinde ilerleyen mumlu kayıkları fotoğraflamak istiyorsanız mutlaka yanınızda sehpa (tripod) götürün.
Hindistan Gezisi Öncesi İlk Hazırlıklar
Yolculuğa çıkma kararını, bir bankaya ait uçuş puanı biriktirdiğimiz kredi kartlarımızdaki uçuş puanlarımızın 2007 yılı sonunda iptal olacağı için kullanmaya karar verdik. Gitmeyi düşündüğümüz yerler ise; Mısır, Saint Petersburg, Fas ve Hindistandı. Araştırmalarımız sonucu en ekonomik, bir o kadar da fotoğrafik ve mistik tek yer Hindistandı. Ayrıca hint fakiri deyimin de kastedilen insanları çok merak ediyorduk. Gittiğimizde, gördüğümüz insan manzaraları çok üzücüydü. 100 milyon insan sokakta doğup, büyüyor ve ölüyordu. Üstelik de bu insanlar; Ayda (30 günde) 1 dolar gelirin altında, evet yanlış okumadınız sadece 1 dolar gelirin altında bir para ile yaşıyorlar. Bizim standartlarımızda bunun adı yaşamak değil ama maalesef ülkelerin şartları böyle. Güzel ülkemizin şartlarında hayatından veya ekonomik durumundan şikayet eden kişilere şahsen Hindistan’a gitmelerini ve oradaki insanların çektikleri sıkıntıları görmelerini tavsiye ediyorum.
Hindistan ekonomik bir ülke demiştik. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, 1 günde kişibaşı harcayacağımız paranın en fazla 20-25 dolar olacağını görmüştük ama şahsen ben inanmamıştım. Şimdilerde yaklaşık 45 TL. Bu paraya 1 gecelik otel konaklama, sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği, otelinizde akşam atıştırmak için alacağınız meyveler, ufak tefek hediyelik eşyalar, ulaşım için ödediğiniz paralar vs hepsi dahildi. Türkiye’de kişi başı sadece bir pansiyonda kalsanız bile neredeyse 50-60 lira ödediğinizi düşünürseniz, fiyat olarak ne kadar uygun bir ülke olduğunu anlayabilirsiniz. Yani uçakla gidiş-dönüş bileti hariç Türkiye veya Avrupa’dan çok çok ucuz bir ülke Hindistan. Ayrıca otel ücretleri de çift kişilik, yani otel fiyatı çarpı kişi sayısı değil. Konakladığımız en pahalı otel, çift kişi 15, en ucuz ise 5 dolardı. Elbette aşkımla konakladığımız oteller; Taç Mahal’in bulunduğu Agra şehrindeki ve Budist lider 14. Kutsal Dalai Lama’nın Tibetlilerle birlikte yaşadığı Dharamsala’daki otel (gezdiğimiz 11 farklı şehirde sadece 2 otel) hariç temizlik bakımından rezaletti. Buraya sayfalar dolusu bu otellerin temizlik seviyelerini yazsam bile, orada, o pis yataklarda yatmadıkça yazdıklarımız, sizlere birşey ifade etmeyecektir. Ama herşeye rağmen oraya fotoğraf çekmeye ve farklı bir kültürü görmeye gittiğimiz için bunları sorun etmedik. Bu arada bir açıklama yapayım da bizlerin de o pis yerlerde yatacak kadar pasaklı olduğumuzu düşünmeyin.:) Aşkım sağolsun, Türkiyeden Hindistan’a gelirken daha önceden bu konularda bilgilendirildiğimiz için çarşaf ve yastık kılıfı getirmişti. Çarşafı sererek ve yastık kılıflarını da o pis yastıklara geçirerek 30 gün idare etmiştik. Elbette tek çarşaf ve yastık kılıfı yeterli olmadığı için yedek birer taneyi de oradan aldık. Kirli olanını önce otele yıkatmayı düşündük ama otelin yıkama servisinin; Kutsal Ganj nehri olduğunu, çamaşırların taşlara vurularak yıkandığını ve nasıl kurutulduğunu bizzat gördüğümüz için (sizde asıl yazıyı okumaya başlayınca, fotoğraflarla birlikte göreceksiniz) hemen bizler gibi Hijyenci..:) tursitlerin uğrak yeri olan mini market diyebileceğimiz dükkanlara koştuk. Buralardan çamaşır yıkama deterjanı, kolonyalı mendil, kapalı içme suyu, çikolata, bulabilirsek zeytin ve peynir, tuvalet kağıdı vs alıyorduk. Bu market benzeri yerlerde, Hindistan şartlarında bulunamayacak ve Hintlilerin büyük bir kesiminin fakirlikleri nedeniyle hayatları boyunca tüketemeyecekleri tarzda ürünler satılıyordu. Aldığımız toz çamaşır deterjanı ile aşkım büyük emekler çekerek hem kirli kıyafetlerimizi hemde çarşaf ve yastık kılıflarımızı elde yıkıyordu. Bazı otellerin yataklarının üstünde serili çarşaflardaki o koca koca lekeleri görseniz; Büyük bir çoğunluğunuz aynı gece başka bir uçak bulup, Türkiye’ye dönerdi eminim…:) Yani aşırı hijyen tutkunu biriyseniz Hindistan size göre değil.
Gideceğimiz yer belli olduğuna göre sıra bir fotoğrafçı olarak sahip olduğum Nikon FA ve Nikon F80D (filme tarih atabilen model) filmli kameralarımla kaç kaset dia film çekebileceğim konusunu hesaplamaya gelmişti. Günde 3 kaset çeksem. Bu dia filmlerin banyo edilmesi taranması bir dünya maliyet ve hepsinden önemlisi çektiğim dia filmleri 30 gün boyunca yanımda taşıyıp, daha sonra Türkiyeye döndüğümde banyo ettirmek gerekecekti. Bu nedenle mecburen dijital fotoğrafçılığa geçeceğim ama her zaman olduğu gibi maddi imkanlarım çok iyi değil 🙂 İnternetten arıyorum ve bütçeme en uygun sadece 2. el, satıcının ifadesine göre temiz kullanılmış 6.2 megapixel Nikon D50 modeli var. D70 ve D70s biraz pahalı. D80 yeni çıkmış daha görmedim bile.
Sirkecideki Hayyam pasajını duymayan yoktur herhalde. Yeni ve 2. el fotoğraf makinelerinin satıldığı ve fotoğraf piyasasının döndüğü yer. 1996 Yılından bu yana tanıdığım, Bozdağ Fotoğrafçılık’ın sahibi arkadaşım Resul BOZDAĞ ile görüştüm ve 600 TL’ ye temiz bir Nikon D50 gövde aldım. Canon kullanan arkadaşlar biraz üzülsün diye yazıyorum 🙂 Nikon markası kullanmanın avantajını filmli kameradan dijital kameraya geçerken bizzat yaşadım. Çünkü filmli kameralarımdan kalan 3 tane lensimi Nikon D50 kameramla da kullanabilecektim. Eğer Canon kullanıyor olsaydım, bu mümkün olmayacak ve yeni lenslere yatırım yapmak zorunda kalacak ve belki de Hindistan’a gidemeyecektik 🙁 Çok yaşa Nikon…:)
Yolculuğa çıkmadan 2 ay öncesinden kitap, dergi ve internet gibi kaynaklardan araştırmalara başlamıştık. Daha sonra o muhteşem insanı (Zafer BOZKAYA) internet ortamında bulduk ve hemen yayınladığı Hindistan Gezi kitabını alarak başladık incelemeye. Zafer beyin aklına benim garip sorularım gelmemiş olacak ki kitapta bir sürü konuya değinmemiş. Daha doğrusu Zafey bey 5-6 kişilik grupları Hindistan’a götürüyor ve onlara rehberlik ediyor. Onunla gidecekler için bu kitabın incelenmesi ve tedbir alınmasına gerek yoktu. Çünkü 1986 yılında bu yana Hindistana gidiyor ve orasını herkesten iyi biliyordu. Hemen e-posta adresinden kendisine sorularımızı yöneltmeye başladık ama şahsen ben, sorularımıza cevap vermeyecek diye biraz çekindim. Çünkü adam Hindistan’a tur düzenliyor ve bu şekilde para kazanıyor. Bize cevap vermese bile onu anlayacağız ama Zafer bey o kadar mütevazi bir insan ki; Sorularımıza hele benim (afedersiniz, affedilecek ne varsa ama adettendir yazılır böyle şeyler) Hindistan’da paçalı don bulunur mu gibi saçma sorularıma bile hiç bıkmadan cevap verdi ve yeni sorularımız olursa memnumniyetle cevaplayacağını yazıyordu e-postalarında. Biraz da bu mükemmel insan Zafer beyin düzenlediği turlar hakkında reklam yapayım pardon bilgi vereyim. Öncelikle bildiğim kadarıyla en fazla 5-6 kişilik grupları götürüyor ve turun belli bir fiyatı yok. Zafer bey sadece rehberlik ücreti alıyor. Son aldığı ücreti bilmiyorum ama o zamanlar kişi başı 250 dolar alıyordu. Hindistan’a gidince; Zafer bey, örneğin otelde mi kalınacak otel fiyatları ve şartları hakkında bilgi veriyor ve grup kalacağı otele, yiyeceği yemeğe kısaca ödemekle yükümlü olduğu herşeye ortak karar veriyor ve böylece tur çok ekonomik oluyor. Büyük bir ihtimalle günde kişi başı harcadıkları para 25-30 doları geçmiyordur.
Bu arada Zafer beye sorduğumuz sorulardan bahsetmek istiyorum. Elektrik prizleri Türkiyedeki gibi mi ve voltajı kaç volt. Öyle ya DSLR kameramızın pilini ve flaşımızın pillerini şarj edeceğiz. Bulaşıcı hastalıklara karşı hangi aşıları olmalıyız?, Hava saat kaçta kararıyor?, Aşkımla soğan ve sarmısak yiyemediğimiz için oradaki yemeklerde kullanılıp kullanılmadığını ve kullanılıyorsa Hintçe; Lütfen yemeğimizi Soğan ve Sarmısaksız pişirin demeyi öğrenmek istiyorduk. Hindistan’a gittikten sonra lokantalarda yemeklerimizde soğan ve sarmısak olmasını istemediğimiz için yemek siparişi verdiğimiz garsonlara söylediğimiz şeyler daha sonra sloganımız oldu. NO ONION, NO GARLIC AND NO SWEET TASTE PLEASE. Yani yemeğimize Soğan-Sarmısak ve ayrıca tatlı olan şeyler katmayın lütfen.
Aslında sloganımız başta soğan-sarmısak olmasındı ama Pizza yedikten sonra şeker de katmayın (NO SWEET TASTE) eklendi. Çünkü gittiğimiz lokantalarda pizzaya sanki şeker katmışlar gibi tadından yenmiyordu. Pizzalar tatlı geldiğinde; Aşkım, bu durumu daha sakin karşılamasına rağmen, benim açlıktan gözüm döndüğü için çıldırıyordum.:) Çünkü Hindistanda yemek siparişi verdiğinizde gelmesi biraz zaman alıyordu ve Türkiyede yemek hemen gelmezse çıldırmaya alıştırıldığımız için bu benim için çok zor oluyordu. Gelen pizzanın tadına bakıp, baklava gibi tadı alınca çıldırıyordum. Çünkü başka birşey sipariş etsem en az 25 dakika bekleyeceğiz.
Hintliler, VEJETARYEN yani ET YEMEYEN bir toplum. Çünkü Hindu dininde canlıları amacınız her ne olursa olsun öldürmek günahtır. Hindular Reenkarnasyona (yeniden doğuş) inanıyorlar ama inançları her dünyaya gelişte tekrar insan olarak gelmenin bir garantisinin de olmadığı yönünde. Kısaca her insan yeniden doğma zincirinde; Bir hamam böceği, bir sinek veya herhangi bir canlı olarak dünyaya gelebileceği için Hindular; Ölen akrabaları ve tanıdıkları insanlar olma ihtimaline karşı hiçbir canlıyı öldürmezler. Dolayısıyla inekleri veya kesilip yenebilecek hayvanları kesip yemezler. Tüm hayvanlar özellikle de inekler, sokaklarda rahat ve özgür bir şekilde dolaşırlar. Hindistanda tüm hayvanlar; Ya doğadaki besin zincirinin bir parçası olarak yada ecelleriyle ölürler. Bu arada tren yolculuğunda, yataklarımızın her yanında dolaşan hamam böcekleri ve otellerde öldürdüğümüz sivrisinekler için hindular adına üzgünüz.
Hindular et yemez dedik ama yeni nesil ve özellikle Avrupaya gidebilen zenginler; Daha çok beyaz et yiyorlar ama halen kırmızı et yeme konusunda ülke genelinde katı kurallar mevcut. Hatta dünyanın Yoga merkezi Rishikesh’de (Ermişlerin diyarı demektir) lokantaların menülerine turistler için etli yemeklerinin adının yazılması bile yasaktı. Hatta kırmızı ete göre daha masum olan ton balığı ve yumurtanın bile menülere yazılması yasak ama sipariş ettiğinizde hem yumurta yiyebilirsiniz hemde ton balıklı pizza bile yiyebilirsiniz.:). Pizza yediğime pişman ettiler. Çünkü pişmemişti…:( Eğer kebap düşkünü ve temiz şartlarda kebap yemeyi seven biriyseniz; İşiniz zor Hindistanda.:) Gerçi Hindistanda yaşayan 300 milyon müslüman et ve kebap yiyor ama yedikleri etlerin kesildikleri ve satıldıkları ortamları bir görseniz; Sizde, bizler gibi 30 gün boyunca oradaki etleri yemez ve kırmızı et, kırmızı et diye sayıklardınız.:) Aşkımın kebapla pek arası yoktur ve Türkiyede ne zaman kebap yiyelim dersem hemen yok ben hafif birşeyler alayım derken orada başladı kebap olsa da yesek demeye..:) Delhide Mc Donalds’ı görünce; Burger King yok muydu? deyip sonrasında ise aşkıma; Amaaaan hepsi hamburger değil mi hadi yiyelim dediğimde; Hayal kırıklığına uğrayacağımızı bilmiyorduk. Çünkü burada da vejetaryen menüler ağırlıkta ve et olarak sadece tavuk vardı. Aşkım 1 tane ve bende 3 tane tavuklu menü yememe rağmen doymadım.:) Çin’de olsaydık bu tavuk sahte diyecektim..:) Hindistan yolculuğumuz süresince içim dışım Biryani denilen safranlı ve tavuk parçalı pilav, makarna ve pizza olmuştu. Ayrıca Kahvaltıyı çok seven birisi olarak orada yaptığım kahvaltıları zaten hiç kahvaltıdan saymadım.:) Çünkü 2 dilim ince tost ekmeği, omlet veya kaynamış yumurta, bal veya reçel beni kesmiyordu. Benim için kahvaltı Zeytin ve tercihen Ezine peynirsiz olamazdı.:) Gün boyu Kasım ayında 30 derecenin üzerinde bir sıcakta fotoğraf ekipmanlarımızla dolaşınca insan çok acıkıyor ve akşam yemeğinde kolay doymuyor. Sabahları hep çok aç kalkıyorum ve bazen 3 tane kaynamış yumurta istediğim durumlarda aşkım; Dur, 3 yumurta sağlığa zararlı diyor ama dinleyen kim. Açım kardeşim, vücut hayvansal protein istiyor. Et, vejetaryen bir ülkede çoğu zaman denk gelmiyor veya denk geldiği yerde de etlerin satıldığı veya pişirildiği koşulları görünce insan yiyemiyor. Yemek fiyatları kişi ve öğün başına sanırım 2-3 dolar idi. Ayrıca yemekte kullanılan çatal, kaşık ve bıçak turistlere özgüydü. Çünkü halk o kadar fakir ki; Çatal, kaşık ve bıçak kullananını görmedim. Hatta tabak bile kullanmıyorlardı. Bir ağaç türünün geniş yapraklarını presleyerek tabak haline getirmişler. Yemeklerini elleriyle yedikten sonra tabağı sokağın bir köşesinde bulunan çöplüğü fırlatıyorlar. Oradan da gelen geçen inekler, bunları yiyorlar ve doğal bir dönüşüm gerçekleşiyordu.
Hindistan’daki dinler hakkında da kısaca bildiklerimizi paylaşalım. Hindistan’da 700 milyondan fazla Hindu, 300 milyon Müslüman, geriye kalanlar da Sihler, Budistler, Hıristiyanlar, Jain dini ve diğer dinlere mensup insanlardır. Hinduizm’in yazılı bir kitabı yoktur. Hinduizmin temel inanışına göre insanlar, bir seri enkarnasyon yolu ile dünyaya birçok kez gelip gider. Bu geliş gidişlerin sonunda “yeniden doğma” zincirinin kırılması ile “moksha” -özgürlük- seviyesine ulaşılır. Her yeniden doğuşla bu ebedi sona biraz daha yaklaşılır, burada belirleyici faktör; sebep ve sonuç yasasını oluşturan “karma”dır. Yaşam boyunca yapacağınız kötü davranışlar kötü karma oluşturmanıza, sonuçta da aşağı bir beden almanıza sebep olacaktır. Aksine, bu yaşamınızdaki iyi davranışlarınız iyi bir karma oluşturarak bir sonraki yaşamınızda tekrar doğma zincirinden kurtulmanızı ve özgür kalmanızı sağlayabilir.
Toplumsal yaşamda dört temel kast ve bunların altında yüzlerce alt sınıf bulunur. Bütün alt gruplar kendilerine özgü tanrı, tanrıça, ve putlara ibadet ederler. En üstün gücü sembolize eden, her şeye gücü yeten ve her zaman var olan yüce Tanrı; Brahma’dır. Brahma’nın üç fiziksel ifadesi vardır. Bu ifadelere göre; Brahma – yaratıcı, Vişnu – koruyucu ve Şiva – yokedici ve yeniden yaratıcıdır.
Varanasi de en çok ibadet edilen tanrı Şiva idi. Sanırım bunda yokedici olmasının da çok büyük payı vardı..:) Demek ki insanlar korktukları tanrıya daha fazla ibadet ediyorlar…:)
Varanasi
Hindistan’ın en kutsal şehirlerinden Varanasi. Tanrı Şiva’nın şehri olarak bilinir. Hindu hacılar buraya günahlarından arınmak için gelirler. Hindistan’ın başka yerlerinde ölen Hindular eğer imkanları varsa buraya getirilir ve törenle yakılarak, külleri ganj nehrine atılır. Bu şekilde ruhlarının kurtulacağına inanılır. Ayrıca bir Hindu için Varanasi’de ölmek ruhun tekrar tekrar dünyaya gelmesinden (reenkarnasyon) kurtulmalarını sağlayan özgürlük noktası olan Moksha’ya ulaşmaları anlamını taşımaktadır.
Varanasi 2 bin yıllık geçmişi olan ve içinde halen yaşanan en eski yerleşim merkezidir. Bilinen tarihe göre şehrin kuruluşu M.Ö 1400-1000 yıllarına kadar gider. Kuzey Hindistan’daki bir Aryan kabilesi olan Kashiler buraya ilk kez yerleşmiş ve daha sonra burası Hindu inanışı olan Kosala krallığı tarafından ele geçirilmiştir.
8.yüzyılda yaşamış olan büyük filozof Şankaraçarya’nın ortaya çıkmasıyla Hinduizm, reform dönemi geçirmiş ve öğretide Tanrıları Şiva’ya ibadetin esasları oluşmuştur. 11. Yüzyılda Varanasi, Afganistan’dan gelen Müslüman saldırılarıyla yıkılıp talan edilmiştir. Daha sonra gelen Moğol imparatoru Alemgir bu şehre en büyük zararı vererek, şehri tamamen tahrip etmiştir.
Günümüzde Varanasi Hindistan’ın en kalabalık yerlerinden birisidir. Burada insan kalabalığı nedeniyle cadde ve kaldırım ayrımı hemen hemen mümkün değildir. Bu insan selinde ise normal taksilerle ulaşım mümkün değildir. Taksilerin yerini burada Rickshaw (Rikşa) denilen motorlu ve bisikletli türü bulunan araçlar almaktadır. Aşağıdaki fotoğrafta PAN tekniğiyle çekilmiş bisikletli bir rikşa görülmektedir.
Varanasi’nin birbirine yapışmış evleri arasında daracık yollar kalmıştır. Buralara bırakın otomobili Rikşalar bile giremez. Yollar o kadar dardır ki, iki kişi ancak yan yana yürüyebilir. Eğer karşınızdan gelen inek veya inekler varsa mutlaka yol vermek zorunda kalırsınız.
Şehrin bu dar ve labirenti andıran yolları o kadar karışıktır ki; kaldığınız oteli bulmakta bile zorluk çekebilirsiniz. Varanasi şehrinin Hindu inanışında kutsal yer olması nedeniyle özellikle çoğu kadın olmak üzere birçok insan bu şehirde çıplak ayakla dolaşmaktadır. Çünkü Hindistan’da kutsal bir alanda ayakkabılarınızı çıkarıp çıplak ayakla girmeniz ve o şekilde dolaşmanız istenir. Ancak bu dev gibi şehirde en azından turistler için böyle bir kural yok tabii ki. Aşağıdaki 2 fotoğrafta sözü edilen çıplak ayaklı kadınlar görülmektedir. 2. fotoğraf özellikle düşük perde hızında (1/6 sn) ve duvara yaslanarak elde tripodsuz olarak çekilmiştir.
Hindistan 1.200.000 nüfusla dünyada en fazla fakir nüfusa sahip ülkeler arasında yer alıyor. 100 Milyon insan sokakta doğup, büyüyor ve orada ölüyor. Ayrıca Hindistan dünyada en çok dilencinin yaşadığı ülke olarak da biliniyor. Ancak hiçbir dilenci hayatından şikayet etmiyor. Bu konuda tabii ki Hindu dininin etkisi büyük. Çünkü üst sınıftan Hindu din adamları olan Guru’lar yani şeyhler ve şıhlar bu fakir halka daima şunu öğütlüyorlar. Bu hayatınızda fakir olarak doğdunuz ama bunun için Tanrımız Şiva’ya isyan etmeyin. Ona görevlerinizi en iyi şekilde yaparsanız; oda sizi bir sonraki hayatınızda (reenkarnasyon) bizim gibi üst sınıf bir din adamı olarak yaratabilir ve bu dünyada çektiğiniz, sefaletin karşılığını bir sonraki hayatınızda ödül olarak alabilirsiniz. Zavallı fakir halk elbette bu anlatılanlara inanıyor ve bu arkadaşlara; Kendileri ile Tanrıları arasında köprü görevi gördükleri için olmayan paralarından veriyorlar. Guru’ların aldıkları bu paralarla çok lüks şartlarda yaşadıklarını söylemeye gerek yok sanırım.
Varanasi’nin en çok ilgi çeken yerleri Hinduların kutsal banyolarını yaptıkları Ghat’lardır. Ghat; Ganj nehrinin yılın belli dönemlerinde yükselip-alçalmasına karşı nehre inişi kolaylaştırmak için yapılmış basamaklardır. Varanasi’de yüze yakın Ghat yan yana sıralanmış durumdadır. Bunların en başında merkezi bir yerde duran Dasaswamedh Ghat gelir. Aşağıdaki ilk 3 fotoğraf Dasaswamedh Ghat’de çekilmiş. Grup halde kutsal banyolarını yapan kadınlar fotoğrafı ise başka bir ghat’te çekilmiştir.
Dasaswamedh Ghat’de tekne turları düzenlenir. Varanasi’ye gittiğinizde cimrilik yapıp tekne turuna çıkmamazlık yapmayın. 1 Saatlik tekne turu 5 dolar. Tekneden inanılmaz fotoğraflar çekiliyor. Hatta hergün bu tekne turlarına çıkın. Tekne turunda çekebileceğiniz bazı fotoğraflar aşağıda.
Varanasi dar labirent gibi yollarla birbirine bağlanmış çok canlı bir şehir. Hintlilerin ticaret yapanları arı gibi çalışırlar. Dar sokaklar tamamen ticaret yapan dükkanlarla doludur. En çok rastlayacağınız dükkanlar genellikle turistik eşya satan dükkanlardır.
Aşağıdaki fotoğrafta; 2 Sadhu (hintlilerin ermiş veya dervişlerine verilen isim) solmuş turuncu elbiseleri ile bir batılı turistle sohbet ediyorlar.
Diğer fotoğrafta ise Varanasi kentinin Ganj nehri kıyısından bir görüntüsü yer alıyor.
Alttaki fotoğrafta ise kadınların giydiği SARİ adlı kıyafetin etek kısmının 6 metre uzunlukta olduğuna dair kanıt bulunmaktadır. Başta bana inandırıcı gelmemişti. Yazının devamında yıkanan çamaşırların kurutulması kısmında bu SARİ’lerin merdivene serilerek kurutulduğu fotoğraf göreceksiniz ve 6 metre olduğuna sizde benim gibi inanacaksınız.
Bu arada bu koca kentin sokaklarının temizliği konusuna da kısaca değinmek gerekir. Varanasi de de tüm Hindistan’da olduğu gibi sokakların temizliğini Dokunulmazlar kastından kadınlar yapmaktadır.
Hindistanda kast sistemi denilen insan sınıfları mevcut. Nasıl doğduğu konusunda kesin bilgiler bulunmamakla beraber; İlk doğduğu zamanlarda işlerin sistematik ve hızlı bir şekilde yapılması için kurulduğu düşünülmektedir. Fakat zamanla uyanık insanlar kast sistemini bir köle sistemine çevirmişlerdir. Hindistanda 4 temel kast vardır.
- En tepede Brahmin denilen din adamlarının bulunduğu kast
- Ksatriye denilen asker ve yöneticilerin bulunduğu kast
- Vaisya denilen Zanaat erbapları ve tüccarların bulunduğu kast
- Shudra denilen işçi ve köylülerin bulunduğu kast
Bunlar dışında yukarıda belirttiğimiz Dokunulmazlar kastı 5. Kastı oluşturmaktadır. Bu kasttakiler yukarıdaki hiçbir kasta ait değildirler. Eğer dokunulmaz kastından bir kişi örneğin şehri süpüren aşağıda fotoğrafı bulunan kadınlardan birisi yukarıdaki kasttan bir hinduya dokunursa, üst kasttaki kişinin arınmak için bir sürü ritüelden geçmesi gerekiyor. Ne büyük bir haksızlık ve emeğe saygısızlık. Sen şehri sil, süpür temizle ve teşekkür edecekleri yerde pis iş yapıyorsun diye bir de hor görsünler. Ülkemizde çocuğun biri bir temizlik görevlisine diklenerek saygısızlık etmişti de adam çocuğa “OĞLUM BAK GİT” diye çıkışmıştı. Bu zavallı kadınların ağzı var dili yok. Günümüzde kast sistemi iyice zayıflamış olsa bile, gelir ve eğitim düzeyi düşük alt sınıflarda ve kırsal kesimde maalesef varlığını halen sürdürmektedir. Aşağıda ilk fotoğrafta betel yaprağına sarılmış uyuşturucu madde çiğneyen ve temizlik işine ara vermiş bir dokunulmazlar kastı kadını görülüyor.
Varanasi’de yaşayan insanlar tüm çamaşırlarını Mother Ganga (Anne Ganj) dedikleri ve kutsal saydıkları Ganj nehrinde yıkıyorlar ama bir farkla burada çamaşırları yıkamak kadınların değil erkeklerin görevi. Eğer çamaşır yıkayan bir kadın görürseniz mutlaka eşi ölmüştür diye anlatıyordu hintli bir rehber.
Çamaşırlar suyun içerisindeki yıkama taşlarının üzerinde yukarıda fotoğrafta gördüğünüz şekilde taşa vurularak yıkanıyor. Taşa vurmadan önce mutlaka sabunlanıyor. Yıkanan çamaşırların kurutulması ise tıpkı yıkanma koşulları gibi çok ilginç, çünkü kurutma işleminde çamaşırlar yerlere serilerek kurutuluyor. Çamaşırların ipe serilmesi ise pek yaygın değil. Varanasideki otellerin çoğunda müşterilere ait kıyafetler Ganj nehrinde yıkanırlar. Biz, kısa bir araştırma sonrası çamaşırların Ganj nehrinde yıkandığını öğrenince kendi çamaşırlarımızı deterjan alarak, aşkım elleriyle yıkamıştı. Sizin de kendinizin yıkamasını tavsiye ederiz.
Bu arada konakladığımız otel benzeri yerin çamaşır yıkama servisinden yararlanmak üzere araştırma yaparken bir Japon kadınla çamaşır yıkatma konusunu konuşmaya başladık. Daha önceden okuduklarıma göre Japonlar aşırı hijyen bir toplum idi ama bu hanımın hijyenle pek alakası yoktu. Çünkü kadın çamaşırlarını otelin yıkama servisine vermiş. Aşkımla kadına, iyi ama Ganj nehrine; Yanmış ve yanmamış insan cesetlerini ve buldukları her türlü çöpü Ganj nehrine atıyorlar dedik. Sizin verdiğiniz o çamaşırlara da nehirden bir sürü mikrop bulaşabilir ve hasta olabilirsiniz dediğimizde, Japon kadının verdiği cevapla tüm Japon halkının o teknolojisi ve bilinç seviyesi birden gözümüzden düşüvermişti. Kadın “Çamaşıra bulaşan mikroplar, kururken uçup gidiyormuş ya” dedi. Bunu söyleyen bir Japon erkeği olsa hadi erkek ne anlar deyip geçerdik ama bunu bir Japon kadın söyleyince insan inanamıyor..:) Ganj nehrindeki kirlilik; Üstte en son çamaşır yıkama fotoğrafının kıyı kısmında gördüğünüz seviyede.
Sıra geldi çamaşırların yıkanması kadar ilginç kurutulması için yere serilmesine…
Altta gördüğünüz gibi o temiz! çamaşırlar. Yine tertemiz!!! ortamlara serilerek kurutuluyorlar.
Aşağıdaki fotoğrafta kadınların SARİ adlı kıyafetlerinin etek kısımlarını oluşturan 6 metrelik kısımlar merdivene serilerek kurutuluyor.
En son fotoğrafta ise sanırım otellerde kullanılan masa örtüleri; Yine temiz bir ortamda yani ayaklar altında kurutuluyor.
Varanasi’de hayat sabah güneş doğmadan başlıyor. Hemen hemen herkes sabah mutlaka Ganj Nehrine giderek kutsal Ganj banyolarını yapıp, sonra kimi meditasyon ve kimi de yogalarını yapıyor. Bazıları da kutsal banyo bittikten sonra kahvaltılarını Ganj nehri kıyısında yaparak oradan ayrılıyorlar.
Varanasinin fotoğrafik açıdan en renkli yerleri pazar yerleridir. Varanasi’nin dar sokaklarını ana caddelerle kesiştiği noktalarda kurulan bu pazarlarda daha çok kadınlar sebze, meyve ve çeşitli hediyelik eşyalar satarlar.
Alttaki fotoğrafta bir ayak üstü atıştırma yeri görünüyor. Bir çeşit hamur kızartıp satıyorlar ve tüm esnaflar tıpkı bu arkadaş gibi oturdukları yerden müşteriye hizmet veriyorlar. Sandalyeye oturduklarını pek görmedim. Dükkanlarının zeminine sünder tarzı birşey sererek üzerine oturuyorlar ve gelen müşteriyi de oturtarak satış yapmaya başlıyorlar.
Varanasinin turistleri çeken en önemli olayı belki de her aşkam güneş batarken yapılan GANGA AARTI törenidir. Bu törenin anlamı; Verdikleri nimetler için Ganj nehrine teşekkür etmektir. İstisnasız her akşam hava karardığında nehrin kenarına kurulan platformlarda yapılır. Tören öncesi sakin olan tören alanı bir anda dolmaya başlar ve tören küçük çanların sesleri ile başlar. Çanlar alttaki fotoğrafta direklerin ucunda görülmektedir. Bu sırada platformlarda 7 hindu genç ellerinde ateş yanan meşale benzeri aletle çeşitli figürler sergiler. Bu sırada çan sesleri hiç susmaz, tören boyunca devam eder.
Törenin sonlarına doğru kayık gibi yüzmesi için tasarlanmış ama küçük bir tabak şeklinde ağaç yaprağı içine mum yerleştirilerek hazırlanmış minik kayıklar, içindeki mumlar yakılarak Ganj nehrine bırakılır. Kayığı bırakan kişi bir dilek tutar ve kayığın içindeki mum Ganj nehrinde sönmeden ilerlediği sürece dileğinin gerçekleşeceğine inanır. Bu sırada hava kararmış ve Ganj nehrinin yüzeyinde yüzlerce mumlu kayık muhteşem bir ışık gösterisi oluşturur ve gerçektende görülmeye değerdir. Alttaki fotoğraflarda görülen çizgiler bu mumlara aittir. Fotoğraflar sehpa kullanılarak ve uzun pozlama yapılarak çekilmiştir.
Ölü Yakma Geleneği:
Bir Hindu için Varanasi de ölmek veya orada yakılmak; doğum ve ölümün sürekli acılı döngüsü olan reenkarnasyonun sonu anlamı taşıyor. Ayrıca burada ölmek, ölen kişinin ruhu ile tanrı Şiva’nın ruhunun birleşmesi ve ölen kişinin ruhunun sonsuz kurtuluşa ermesi demek. Bunun için tanrı Şiva, ölen kişiye Moksha’yı fısıldar. Böylece ölen kişi başka bedenlerde tekrar tekrar dünyaya gelmenin acılı döngüsünden kurtulmuş olur. Bu nedenledir ki; Hindular, kendilerinin reenkarnasyonla dünyaya gelmiş akrabaları olma ihtimaline karşı hiçbir canlıyı, sivrisinek, hamam böceği, fare dahi olsa öldürmez. Tüm canlılara saygıları vardır. Ekonomik durumu iyi olup Hindistan’ın başka şehirlerinde yaşayan hindular öldüklerinde, bedenlerinin yakılması için Varanasi’ye getirilir. Varanasi de 2 tane ölü, yakma yeri bulunmaktadır. Altta fotoğrafta görülen en büyük ölü yakma yeridir. Ortadaki yapı tanrı Şiva’nın tapınağı ve soldaki yapı ise yaşlı hinduların ölümü bekledikleri binadır.
Bazı yaşlı Hindular, Varanasi’ye gelerek ölülerin yakıldığı yerin yanında (üstteki fotoğrafın solunda) bulunan eski yıkık dökük binalarda ölecekleri günü beklerler. Burada 24 saat boyunca kesintisiz ölü bedenler yakılır. Hindular için odun ateşinde yakılmak en çok sevap kazanılması anlamına gelmektedir. Yalnız bunun bedeli fakir Hintliler için 3.000 rupi (75$) gibi yüksek bir rakam. Diğer bir seçenekte krematoryumda yakılma. Bunun bedeli ise 500 rupidir (12,5$).
Ölü yakma töreninde ölünün en büyük oğlu başrolü oynar. Oğlu yoksa buna eş bir akraba görev alır ve beyaz elbise giyerek, saçını kökünden kazıtır. Bu sırada 380 kg kadar odun hazırlanarak yanacak beden üzerine konur, yanmayı hızlandıracak GHEE adlı özel bir tür tereyağı dökülür. Kötü kokmaması için sandal ağacı tozu ve çeşitli baharatlar serpilir. Sonrasında Şiva tapınağında yanan ateşten bir parça ateş alınarak, ölüyü yakacak kişi ölünün etrafında 3 tur atarak, odun yığınını tutuşturur. Ölü yakıcıların verdiği bilgiye göre kadınların bel ve kalça bölgelerindeki kemikler ile erkeklerin göğüs bölgesindeki kemikler en zor yanan bölgelerdir. Çoğu durumda odunlar yanıp bittikten sonra geriye kalan bu parçalar Ganj nehrine atılır. Bu arada 8 yaşından küçük çocuklar, hamile kadınlar ve Sadhu denen hindu ermişleri öldüklerinde cesetleri yakılmayıp direkt olarak Ganj nehrine atılır. Alttaki fotoğrafta 13 tane ölü beden yakılıyor…
Not: Ölülerin yakılması töreninin fotoğraflanması yasak ama maalesef gözü kör olasıca PARA bunu da başarıyor arkadaşlar. Üstteki fotoğrafın yanındaki yüksek bir binanın çatısından tipinize göre 2, 5, 10 dolar artık ne tuttururlarsa istiyorlarmış ve bir hintlinin yakılma törenini tamamen fotoğraflayabiliyormuşsunuz. Bunu maalesef sonradan öğrendim ve bu olayı belgesel olarak fotoğraflayamadım. Nepalde ölü yakma töreninde fotoğraf çekmek saygı sınırlarını aşmamak şartıyla serbest. Eğer site yönetimi izin verirse bir sonraki Nepal gezi yazısı dizisinde ölü yakılışı ile ilgili bilgi ve fotoğraflar sunacağım. [elbette :)]
Gezi Fotoğrafçılığı Serisi – Ümit Alper Tümen ile Hindistan Künye
Yazı: Şükran Ceyhan TÜMEN ve Ümit Alper TÜMEN
Fotoğraflar: Ümit Alper TÜMEN
Teşekkür: Hayatımın bu mistik fotoğraf yolculuğunda 30 gün boyunca bana eşlik eden ve varlığı ile yolculuğumuza eşsiz renkler katan eşim, aşkım ve yol arkadaşım Şükran’a ve yolculuğumuzdan önce bizlere verdiği değerli bilgi ve tavsiyelerle yolculuğumuza ve fotoğraflara büyük emeği geçen çok değerli dostumuz ve Hindistan’ı 1986 yılından bu yana keşfetmiş insan Zafer BOZKAYA beye ve yine Hindistan’a ait cep telefon hattını bize ulaştırıp, yolculuğumuzla ilgili tavsiye ve önerilerini bizimle paylaşan Yoga Eğitmeni değerli dostumuz Bora ERCAN beye çok teşekkür ederiz.
Zafer BOZKAYA (Hindistan Kaşifi)
Bora ERCAN (Yoga Eğitmeni)
www.yogahariom.com
Sizde bu projenin içinde yer almak istiyorsanız. Bizimle info@fotopedi.org adresinden irtibata geçebilirsiniz. Gezi Fotoğrafları Serisi’ndeki beklentimiz; kısa özgeçmişinizle birlikte, en fazla 25 fotoğraftan oluşan ve “Türk Nikon Gezi Fotoğrafçılığı Serisi” kısmında bahsettiğimiz detayları içerecek şekilde geziyi anlatan fotoğrafları, her bir fotoğrafın hikayesiyle birlikte bize e-mail ile göndermeniz. Gönderinizi takiben yapılacak değerlendirme neticesinde sizde bu projenin bir parçası olabilirsiniz.
Busenur Bayram
19/11/2014 at 17:18
Alper bey, bu Detaylı yazı için öncelikle teşekkürler.10 günlük bir Hindistan seyahati için sizce hangi Şehirleri mutlaka görmeliyiz?